10 Haziran 2010 Perşembe

RESİMLERİ *

Yusuf onu okula yazdırma bahanesiyle resmini çektirmek için fotoğrafçıya götürmüş.

Fotoğrafçı resmi nerede kullanacaksınız, diye sormuş.

Okula kaydettireceğim, demiş Yusuf.

Adamcağız eline kel başına dayayarak düşünmüş. Acaba yanlış mı? duydum, varsayımı ile yeniden sormak istemiş. İstemiş istemesine de cesaret edip soramamış. Sonunda ayıp olur, düşüncesinden sıyrılan adam:

Resimleri nerede kullanacaksınız bayım?, demiş ikinci kez.

Kayıtta kullanacağız, demiş Yusuf yeniden.

Ne okulu acaba, bu kelli felli adam okula kaydettirilir miymiş? diye üşünmüş.

Fotoğrafçı, böyle düşünmüş.

Daha başka şeylerde düşündüğü işlerini karman çorman ettiğinden belli imiş.

Kafası bu gibi şeylerle dolu olan adam karşısındakinin resmini çekmede zorlanmış.

Okulun yalancıktan mı, sahiden mi olduğunu çözemeyen fotoğrafçı, düzen verme bahanesiyle defalarca modelimizin yanına gelmiş gitmiş.

Ama fotoğrafını henüz çekememiş.

Tam çekecekken bu kez de model sorun çıkarmış.

Kalkmış. Resim çektirmek istememiş. Fotoğrafçı, modelin bu huysuzluğunu gecikmeye bağlamış.

Zorla da olsa model, Yusuf tarafından ikna edilerek objektifin karşısına oturtulmuş.

Resim çekilmiş ama, Yusuf resimleri beğenmemiş; bu resimler okula verilmez demiş modele.

İkincide de model beğenmemiş.


*

Fotoğrafçı, hem Yusuf’u, hem de modeli çok beğenmiş. Konuştuklarında tanıdık çıkmış modelle.

Üçüncü defa resimleri isteyerek çekmiş ve çok güzel çıkarmış.

Yusuf, resimleri, modele göstererek; çok güzel oldu Doğan demiş, seninle tanış çıktığından yani senin akraban olduğundan güzel çıkarmış, demiş.

(Resimleri ben de gördüm: Yusuf’un olayı anlatmasından sonra, hemen sonra, - desadüf ya- Doğan çıka geldi.

Ona yumuşakça yaklaşmam gerekiyordu. Böyle düşündüm ve kafamdakini uyguladım: Doğan, dedim gülümseyerek, ama nazikçe, ama onu huylandırmadan. Bana doğru yaklaştı. Mırıldandı. Mırıldanmasını, benden bir şeyler isteyecek olmasına bağladım. Çantamı işaret etti. Sigara verdim. Şimdi, çanta açtırma sırası bende idi. Açılan çantadan bir tomar para çıkardı. Saydım. Değeri çok olmayan bu madeni paraları tümledim.

Doğan’ın bu gibi hareketi her zaman beni mutlu eder. Çünkü yalnız bana güvenir ve kendine göre değeri fazla olan çantasını bana bırakır.

Aslında çantada aradığım daha başka şeydi: Resimler.

Resimler nerde Doğan?, dedim. Eline geçeni bıraktığı eşyaların karışık, düzensizce yer aldığı çantanın gizli bir yerindeki fermuarı açarak resimleri gösterdi.)

Yusuf’un anlattıklarına bakılırsa, fotoğrafçı, kadirşinas bir adammış. Herbir şeyi dobra doburmuş. Doğan’dan para almamış.

Nasıl ki, okula yazdırma sahiden değilse, adamın akrabayım demesi de yalancıktanmış.

Merak ettiğim konuyu bir gün Yusuf’a sormalıydım. Sordum da: Yusuf, dedim, Doğan adama küfretti mi?

Ben de ondan korkuyordum. Ama, hayır. Korktuğum olmadı; küfretme şöyle dursun, akrabası sandığı bu adamı çok sevdi.

*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder