10 Haziran 2010 Perşembe

DOĞAN'IN ÖYKÜSÜ 3 *

Abi dedi Yusuf’a, abi.

Yusuf onu sigara alması için göndermişti de geri dönmemişti. Ne sigara, ne de para.

Yusuf’u ilk gördüğünde, içindeki endişe korkuya çevirmişti bu kırk yaşlarındaki adamı. Beklediği gibi olmamış, Yusuf onu tebessümle karşılamıştı. Ne parayı istemiş, ne de sigarayı. Sormamıştı bile. Neden sorsun ki? Bilinen bir şeyin üzerine gitmenin ne anlamı vardı sanki. Neden, kazanılmış bir kalbi kırsındı ki? İşte Yusuf böyle düşündü.

İlkin Doğan ürkek ürkek baktı Yusuf’a. Akabinde, Yusuf’un yüzündeki tebessüm onu yüreklendirdi, affedildiğini bildi.

----------------------------------------------------

Lokalde.

Üç/beş hemşire.

Belli, nöbetten çıkmışlar. Dinlenmek için hastanenin lokalini seçmişler. Doymak için de, lokalin yanıbaşında olan yemekhaneyi.

Karamustafa’nın bağından getirilen incir kasasının başındalar.

Sonra bir ayak sesi geliyor. Yaklaştığında genç doktor olduğu görülüyor. Doktor hemşireye kur yapma amacında. Güzel hemşirenin enfes bakışlarına dayanmanın zorluğunu geçiriyor içinden. Kasadaki incire de. İncir de bir o kadar enfes. Doktor böyle düşünüyor.

Hemşire, incire yaklaşmak üzere. Yaklaşıyor. Eğilmek geçiyor içinden. Eğiliyor. Daha fazla eğilmesine, ne daracık kısa eteği, ne de Doğan’ın dahil olduğu sanılan kem gözler musaade ediyor.

Hemşirenin eli incirlerde. Doğan hışımla kıza saldırıyor. Kız, sonunun geldiğini sanıyor. Gözleri sımsıcak değil. Garip bir duygudur etrafta dolaşan. Hemşire, bağırıyor, ağzından ince bir ses çıksa da. Neye uğradığını bilmiyor. Bildiği, bir nesnenin up uzun yatıyor olması. Yandığı, canını acıdığı için değil, olayın bu saatte, çirkinliği. Elaleme rezil olmasını düşünüyor, yalnızlığını şimdi daha iyi anlıyor.

Doğan kasayı kaçırıyor.

“Yakalayın, Doğan inciri kaçırdı.”

“Doğan hemşireye saldırdı.”

Peşindeler.

Lavaboda yakalıyorlar ama nafile.

Kasayı deviriyor.

Gelenler kaçışıyorlar.

O, upuzun varlık Karamustafa’nın ayakları arasından kaydı. Mesut’un tekmesi yalnızca onun belini kırabildi. Başını lavabonun deliğine soktuğunda, yalpaladı. Sağa sola döndü, ama kuyruğu da kayboldu. Mermer üzerinde ince birkaç damla kan izleri bıraktı.

Sanki hiç yoktu.

Birbirlerine sarılmalar, bağrışmalar yerini sessizliğe bıraktı.

Sanki, böyle bir olay olmamıştı.

Doğan, kanlı incirlere basmadı.

Saldırıyor sanıldığı hemşire memnun. Gözleri, Doğan’ın parmak kalınlığındaki alın damarlarında. Doğan’a borcu varmış gibi bakıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder