10 Haziran 2010 Perşembe

KEMİKTEKİ KAN *

Hicaz bölgesi.

Sabahtan akşama kadar hava kapalıydı./ Açmadı, diye düşündü.

Düşündü ama senelerden beri adamın düşüncelerine (kendisi gibi düşünenlerin düşüncelerine) rastlanmıyordu. Adam, İbrahim Ata’yla buluştukları seneyi hatırlamış, düşüncelerini yıllar öncesine göre ayarlamıştı.

Çöl yerinde havanın bozuk şekline ender rastlanır.

Her sene (İslam’dan önce) düzenlenirdi.

Kimse Mekke’ye giremez. Medine’ye de.

Şövalyeler halkın gözünde kahraman.

Yaşlı şövalye.

Devesinin üzerinde… önce tanrısına dayandı. Dayandı ya, devenin üzerindeki adamın içinde /az da olsa / bir korku, yüreğinde heyecan vardı. Bu güne kadar hiçbir şövalyenin buraya girememesinden kaynaklanan heyecan ve korku.

Kendi İlahına.

Putlardan arındığı tek Tanrısına.

İçinde taşıdığı mabuduna.

… Dayandı ve devesini ilerletti. Deve: Çoğu zaman istediği yöne ilerlese de …. Yani dizginini adamın eline verse de… Bazen de dinlemiyordu adamı.

Nedendir sonra adam, yaşlandığını hissetti. Doğru. Yaşlı adam, bilge adam, beyaz uzun sakallı ve uzun saçlı adam. Üç dinin de gereklerini biliyor. Feylesof. İbrahim Ata’nın Mekke vadisinde rastladığı ihtiyarın yanındaki çocuk.

Artık seneler ilerlemiş. O, İbrahim Ata’yı taşıdığı bu gözlerle görmüştü.

Feylesof dedesi vadide bulduğu kemiği inceliyorken Hacer ve oğlunun yanına giden İbrahim Ata’yı görmüştü. İbrahim Ata, Filozof’a ne aradığını sormuş, Filozof ta aradığını bulduğunu söylemişti. Söylemişti ama, söylediği düşüncelerinden emin değildi.

İbrahim Ata, kemiği eline almış, evirmiş çevirmiş, üzerindeki lekeleri ihtiyar Filozof`a göstermiş, Filozof’un içinden geçirdiği, fakat emin olmadığı kelimenin zıddını söyleyince gözleri fal taşı gibi açılmış, İbrahim Ata’nın boş biri olmadığını / bir elçi olduğunu bilmese de/ kutsal bir insan olduğunu anlamıştı.

İbrahim Ata:

“Bu kemik, Adem’in oğlu Habil’in kemiği. Üzerindeki lekeler de kanları.”

Böylece dökülen ilk kanı Filozof bulmuş oluyordu.

Yaşlı adam, devesinde bunları düşünerek ilerledi.

Seneler nasıl da geçmiş, Filozof dedesi yıllar önce ölmüş. Yani dedesinden kendine kalan yalnızca anısı idi. Acaba İbrahim Ata’nın da yeryüzünde bir mirasçısı, yani onun dinini sürdürecek biri, yani onun da torunu var mıydı?

Mutlak vardı. Vardı, bu kesindi.

Neden sonra, İbrahim Ata’nın dini üzere olduğunu hatırladı.

*

Neyin anlamı var ki?

Yitirdiklerinin mi?

Mazide bıraktıkların mı?

Yalan söyleyen alınları insanların.

*

Uzaktaki kalabalığa doğru ilerledi.

Hani buraya kimse giremezdi?

Kendi neden ve niçin girebiliyordu, bilinmez?

Halk gözünde kutsallaştı.

Devesi kalabalığın önünde durdu.

Halk deveyi, altı sene öncesinin Mahmut’una benzetti. Topluluğun içinden bir çocuk çıktı. Yüzü ayet ayet, siyah iki boncuk gözler.

Çocuk adama doğru ilerledi. Maksadı, gözlere bir hoş görünen deveyi okşama, minicik parmaklarını diğer develerinkine benzemeyen kızıla çalan tüylerine sürmekti. Kalabalık, nefesini tutarak deveye doğru ilerleyen çocuğa baktı. Kimse de: “ Aman dur, gitme!” demedi. Çocuk deveye vardı, ellerini kadife tüylerde gezdirdi. Topluluk nefesini yeniden tuttu. Deve bir türlü beklediklerini gerçekleştirmiyordu. Aksine çökerek, çocuğun okşamasını kolaylaştırdı. Deve, ağzını çocuğun alnına dayadı; öptü. (yaladı)

Çocuğun içinde ayet.

Devedeki adam küçük gözlere baktı, çocuğun başını okşadı. Seneler öncesinde bu vadide dedesiyle (kendi çocuktu) rastladığı İbrahim Ata’nın kopyası. Kopyasına yeniden baktı. Düşüncelerini başka bir zaman dilimine ayırdı. Üçüncü dinin özelliklerini düşündü. Henüz var olmayan, ama mutlak var olacak özelliklerini. Yönünü topluluğa çevirdi ve içindekileri sundu: Bu çocuk çobanlık ta yapacak, bulutlar onu koruyacak… adam bunları yalnızca düşündü. “ O ateş söneli yedi yıl olmuştu. Sahi buralarda onlara neden rastlanmaz?”

Adam devesine bindi. Kalabalığa: “size yakında bir kurtarıcı gelecek. Sakın ola ona kötü davranmayın. Gönül isterdi ki bizden çıksın. (Adam Musevi dini üzerineydi ) ama sizden gelecek.” Dedi.

Azalan topluluğa yeniden baktı.

Gülümsedi.

Hıra yönüne doğru yol aldı.

Geride izi kaldı.

Akşamın kızıllığı devesinin rengine büründü. Kızıllığın içinde kayboldu.

(Peki adamın rengi neydi? Bilinmiyor. Heybetli olduğu, ürkütücü olduğu biliniyor. İçlerinde Mahmut’u gören var mıydı. Çok az. Deve Mahmut’a benziyordu. Adam kime ..? )

*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder