25 Mart 2009 Çarşamba

YAĞDI İŞTE *

a

Ben istiyor muydum ki yağmasını?
Demek sen istemiyordun yağmasını? dedi çocuk.

Dedi ama bir büyüğün, bir olgun adamın bakışlarını yüklendi de söyledi bunları. Görmüş/geçirmiş derler ye, işte öyleydi çocuk. Bir ürkeklik, bir utangaçlık yoktu bakışlarında.

Babam gözlerini ayırdı.
Ayırsın, diye düşündü çocuk. Ama gerçekti itirazları (yakınması belki de). Sen dede misin ki, dedi.

Torunu Ömer, hem bu cümleye itiraz etti, hem bilmediklerine.
Biliyorum dedesin, en azından benim dedemsin.
Seni çok severim diye, yaşlı adamı kucakladı.
Dede, dedi sonra, bana öyle geliyor ki sen rol yapmıyorsun.
Babam, içinin şiddetle çarptığının farkına vardı.
Çocuk, yaramazlığına eşlik eden bir korkunun varlığını bu yaşta akledemezdi.

b

Babamın sıkça rastlanan sinirli hali başlamıştı.
Annem beni kayırdı: Nedir senden çektiği bu oğlumun dedi yaşlı annem.
Evet, bunları annem söyledi, söylerken çalımını bir görsen, sanki dövecekmiş gibiydi babamı.

Ne yani amcam her hafta seni ziyarete mi gelecek dede dedi, Ömer.
Annemi doğrularcasına söyledi bunları henüz reşit olmamış çocuk.
Gelmeseydi dedi babam, kahırlı ve sinirli.

Annem dedi ki: Öyle söylemesi kolay, geldiğinde gözlerin yanıyor. Bulunanı yemiyorsun, nasıl desem, kibirlisin. Sana yemek getiriyor. Kış bastıracak. Eylülün üç haftasının üç pazarı seni iknaya geliyor, ama nafile. 1’nci pazar, 2’nci ve 3’ncü pazar geldi ve gidecek.

İşte annem bunları söyledi babama.
Dedi ama, ben sözlerinin askıda kaldığını sanıyorum.

-------------------------------------------------

Çocuk bu ya. Yine muziplik peşinde: Dede dedi, bana öyle geliyor ki sen bu defa rol yapıyorsun.Sen böyle düzen kur bakalım ne olacak.

O, dediklerini bilmem ben, dedi babam torununa.

-------------------------------------------------

Bilemezdim ki yağmurun birden bastıracağını.
Ne yani, sanki yağmur gördüğün mü vardı ki! dedi içimdeki ses.
Kaç gündür (aydır) yağmur görmüyorsun sahi.

Dört aydır dedim.

Yüzyirmi gün mü?

Evet.

İstersen geri dön, gideceğin yerden, ev daha yakın.

Hayır dönemem.
Neden?
Eşeğe binmek ve inmek. Ayıp üstüne ayıp.
Öyle düşünme? Şunun için dönemem de!
Söyleyeceklerini biliyorum.

d

Toprak lime lime olmuş.
Yarılmış mı demek istiyorsun, dedim.
Evet. Hem buna felaketten ziyade rahmet nazarıyla bak sen, dedi.
Olur, dedim.
Nereye gidiyorsun, dedi?
Kız kardeşimin köyüne.
Ne yapacaksın?
Kente, evime dahil olabilmem için başka seçeneğim yok. Oraya kadar yürümeliyim. Sonra da vasıta ile şehre dahil olurum.

d


Yoldayım.
Keşke çıkmasaydım, dedim kendi kendime.
Ne yani, dedi içimdeki ses, sen rahmete karşı mı geliyorsun?
Gelmiyorum ama, diyemedim.
Dedin işte dedi ses, ben duydum dediklerini. Böyle anlarda insan direnme iradesini kaybediyor. Senin iradeni kaybedeceğini sanmazdım. Yanılmışım. Net olmasa bile, azar azar kaybediyorsun gücünü. Sonunda sönük bir şeyler kalıyor irade namına. Tortu gibi bir şey. Üzümün tortusu.

e

Sağanak dedim, geçer şimdi.
Hem öyle düşünme, belki geçmez.
Geçmez mi? Ne kadar sürer.
Karanlık basıncaya kadar.
Karanlığa iki saat var. Bu yağmur iki saat sürer mi, dersin;
Bence öyle.
Ne biliyorsun?
Gaybı kimse bilemez, benimki tahmin, yanılacağımı da sanmıyorum.
O zaman afet olur.
Hayır olmaz. Rahmet olur.

f.

Baktım ki… Önce kuzeye döndüm, dağların üzerinden siyah bulutlar geliyordu.
Hayır, öyle denmez,
Ya, nasıl denir?
Denir ki, kuzeye döndüm ve başımı kaldırdım, rengi rahmete dönen bulutların mavi bir sağanağı üzerime gönderdiğine şahit oldum.
Katılıyorum.

g

Bodur bir ağacın duldasına (altına) girdim.
Baktım olmadı.
Yağmur hışmını artırıyordu.
Ağacın kalbine iyice sokuldum. Beni daha güzel sakla diye ona yalvardım.
Yine olmadı.
Kanatlarını benden esirgedi.

Başıma düşen damlalar arttı. Saçımı sıvazladım, bir avuç su. Sırtımdaki senelerin tişörtü görevinden itina ederek zınarmaya başlamadan yeni formülü uygulamayı düşündüm. Uzaklığı 7 metreyi geçmeyen önümdeki yolun altındaki sık yapraklı, gür ağaçların altının daha güzel olacağı.

Fakat iyice hızını artıran yağmurun 7 metreyi aşmama izin vereceğini sanmadım ve kararan bu akşam öncesi yolda oluşan sellerin beni yolun enine değil de boyuna sürükleyeceği bilinci ben de yer etti.

Mahsur kaldım, düşüncesinin oluşmasına izin veremezdim.
Niye mahsur kalacakmışım ki, diye içimdekini kovmaya çalıştım.
Aferin işte bu ben değildim. Ben sana iyilikten gayrısını düşünmem. İşte böyle metin ol, ve vesveseye kürek sallama!

h

Neden ve niçinini şu anda bile araştırmaya cesaret edemeyeceğim, dudaklarımda beliren gülümseme, azalarıma giren metanet akabinde oluşan istemdışı hareketle ayaklarımı yoldan akan suyun önünde gider buldum. Yağmur bütün heybetiyle devam etse de tşörtümü, pantolonumu ve ince ayakkabımın rengini yok edecek kadar ıslasa da, ayaklarımdaki çorap kupkuru ve azalarım sımsıcaktı.

Ses: Bütün hışmıyla yağan yağmurun altında yürüyorsun, ezikliğinin yok olduğunu ve ürperti duymama nedenini araştırmayacak mısın?
Neticeyi bilsem, bana yararı mı olacak sanki?
Olmayacak.
Öyle ise neden araştırayım, neden neticenin nasılını, niçinini merak edeyim?

Yolda mahsur kalmış insanlar, eşyalar, arabalar ve hatta hayvanlar gördün, sen onların üzerine basarak geldin. Bunları da mı merak etmiyorsun?
Hayır.

Eşyanın niçini merak etmemeyi sana kim öğretti? Tahsilin mi?
Hocamdan ve dualarımdan yakaladığım bilgilerin üzeri küllenmişti. O açıldı.
Kim yardımcı oldu?
Sen.
Peki teşekkür etmeyecek misin?
Hayır.
Ama neden?
Sen aracısın ve vekilsin.
Vekil olmayana ediyor musun?
Evet.

ı

Ayakkabılarım zaten ıslandı. Adımlarımın yerden topladığı çamurların ayakkabılarımı bırakmaya niyeti yok. İki ileri ve bir geri gidebiliyorum.

----------------------------------------------------

Kız kardeşimin evi göründü.
Banyo yapmam gerekiyor. Enerjileri var mı acaba?
Sıcak su enerjisini mi kastettin? diyor ses.
Evet.
Var.
İşte gördüm, damda.
Ama…
Aması ne?
Aması, enerji damın kenarında, ağaçların altında, umulur ki sıcaklığını korumuştur.

k

İlk önce kız kardeşimi görüyorum.
Kızlar nerde ?
Geliyorlar.

Sevgili yiğenlerim, diyorum onlara.
İşte ben.
Sırtımdan tişörtü çıkarıyorum.
Ayşegül sıkıyor.
Ne kadar da ıslanmışsın, dayı diyor Zeynep.
Tişörtten çıkan sulara kedi bakıyor. Ahırdan ineğin homurtusu geliyor.
İnek, üzerine dökülen soğuk yağmur suyundan hiç te memnun değil. Rahatsız olduğunu ikinci, hatta üçüncü kere homurdanarak belli ediyor.

İnek rahatsız oldu, diyorum.
İnek değil, tosun diyor kızkardeşim.
Hayvan da rahatsız olur muymuş, diye itiraz edecek oluyor komşu Dozer Ahmet.
Olur, diyorum.
Sözlerimi onaylarcasına ahırdaki hayvan yeniden bağırıyor.

Ben yine kızlara dönüyorum, çünkü onların yardımlarına muhtacım.

İşte ben. Durumum nasıl sizce? Hasta olacaksın, diyor kız kardeşim. Banyo yapmamı öneriyor.

Sevgili yiğenlerim, diyorum kızlara ikinci kez.

Sizden ayrı bir kan taşımıyorum.
Sırılsıklamsın, dayı, diyorlar aynı anda.
Evet öyle, diyorum, cebimden bir avuç yağmur suyu çıkardıktan sonra. Bana yardım eder misiniz? Kimsenin emeğini yemem ben.
Ne demek dayı, diyor Ayşegül?

Sevgili dayıcığım, diye sarılıyor Zeynep sırılsıklam olmamı umursamadan;

Eniştem nerde, diyorum.
Evde, diyor ses söze dalarak.
Ben de biliyorum evde olduğunu. Kız kardeşime sordum, sana değil.

-------------------------------------------------

Biliyorum bunları yazacaksın.
Ne biliyorsun?
Not almandan biliyorum.
Not almıyorum ki!
Not almayı yalnızca defter kalem kullanarak yapılır sanıyorsun. Düşünüyorsun ve yazacaklarını beynine şeritliyorsun. Ama yanlış başladın.
Nasıl başlamalıydım?
Şöyle başlamalıydın: Gökyüzünün kuzeyini kurşuni bulutlar kaplasa da güneydeki dağın üzerinde beyaz bulutlar yükseliyordu.
Diye başlamalıydın. Yine de seni kutluyorum.
Nedenmiş o?

Yıllardan beri yazarsın, ne böyle gerçek bir konuya girdin, ne de uzun yıllara sarkıtabileceğin böyle bir hatıran oldu.(Olmadı.)

-------------------------------------------------

Eylül / 2005

Kimsenin yaptığım tasvirime karşı çıkacağını sanmıyorum.
Burada iyi bir giriş yapalım; güneşin doğuşu, açık tepeler, sabahın serinliği, kuş cıvıltıları beraberliğinde içindeki çocuk sevinciyle yürüyordu. İçimdeki birbiriyle çekişen garip duyguları uzaklaştırmış/ sıyrılmış değildim.
Sana ihtiyacım yok, diyorum şiddetini yitirmeyen yağmura bakarak.
Şimdi mi?
Hayır. Her zaman. )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder