25 Mart 2009 Çarşamba

BEN RAŞİT *

Derviş Raşit derler bana. Soyismimin yaptığı çağrışım neticesinde bu sıfatın benim için kullanıldığının kanaatindeyim. Zaman zaman düşünürüm: Kör Raşit, Deli Raşit deselerdi, iyi mi olacaktı? Hayır. Böyle düşününce kendimi bir yerlere sıkışmış gibi sanıyorum. Elim, ayağım tutmuyor, bir yerlerimin kanadığını sanıyorum. Kahroluyorum; içimde biryerlerin burkulduğunu, düşünme yetimin kaybolduğunu sanıyorum. Bu kabuslu yıllarda, neşeli günler geçirdiğim o yılları anımsayınca zamanla düşündüklerimi hafızamın, ilerleyen yıllara aktaracağını görür gibi oluyorum.

Derviş Raşit: Bu sözcük beni son derece gönendiriyor. İçten gelen bir mutlanma yaşıyorum böyle çağrılınca.. Yeryüzü bana darmış, başım yıldızlara değecekmiş gibi geliyor. Zamansız solan ömrümün çiçeği yeniden açmış gibi. Vebalı diye bildiğim yılların üzerine kül serpilmiş gibi. Ne mutlu bana ki, bu sıfatla anılıyorum.

Yalnızım.

Tek başıma göğüs gerdim yıllara.

Marazlı yıllar.

Balkondayım.

Yaşım yarıyı çoktan geçti. Hani derler ya, kırkına merdiven dayadım. Ben merdivene tırmandım bile. Ağır aksak. Kırk basamaklı merdivene.

Gülperi’nin mesaideki hareketi gözümün önünden gitmiyor, diyecektim ya, araya gündüzki hemşire girdi. Anlaşılan genç hemşirenin hayali ağır bastı. İçimde buzdan bir el geziyor gibi geldi bana.

Yontulmaya elverişli olan hemşire. Anneliğe de.

Şef Gülperi: Saygı duyulan bir kadın. Başına örtü alarak Musa ile bana görünmesi bir şeyleri protesto ediyor, birileriyle alay ediyor gibi geldi ilkin. Aman canım sen de. Benim protesto edilenlerle ne ilgim olacak! Kalender biriyim: Derviş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder