10 Haziran 2010 Perşembe

KÖPEK VE ADAM *

Enik gözlerini yumup açınca meydanda sayısı binlerle ifade edilebilecek kalabalıktan eser olmadığını gördü.

“Ne oldu? Bir göz kapatıp açıncaya kadar nereye gitti bunlar.?”

Islanmıştı. ‘Bir taşın kovuğu beni gizleyebilir’ diye düşündü.

Kurşuni bir bulut meydan üzerine indi, ortalık karardı. Şimşekler çıkarıp yıldırımlar düşüren yağmur, onu umutsuzluğa düşürdü, korkuttu. Gözlerini yeniden kapadı ve açtı. Şimdi meydan cıvıl cıvıldı. Korkusu, özellikle de aç kalma korkusu boşunaydı.

Faaliyetteki karıncaların ayakları altında açtıkları yollara baktı. Baktı ama neden bastığı yer sallanır gibi geldi. Hayır, genç karınca ayağını ısırmıştı. Ayağını kaldırdı, karıncayı ezecek oldu. Neden sonra; “gençliğine bağışlıyorum.” dedi ve ayağını indirdi. Vazgeçti. Bir karınca diğerlerine sürekli eziyet ediyordu. ‘Bu karınca dişi ve kıraliçe olmalı,’ diye düşündü. ‘Hem çalışma, hem de çalışanlara eziyet et!’

‘Burayı terk etmeliyim,’dedi’ korku başlayacakmış gibi geliyor.’

“Şunun farkındayım: Olayları apaçık bir şekilde algılayabilme yetim yok. Bunu insan olmamama bağlıyorum. Sorumlu olarak annemi bilirim. Kişiliğinden verdiği tavizler neticesinde geldiğimiz nokta, bu. Zevk ve şehveti neticesinde oluşan bu durum, ömrümüzce… Leşimiz bir çukurda çürüyünceye kadar sürecek. Annem bir korkak, hep onu bunu kıskanır durur. Kimin kuyusunu kazmadı ki. Cesur bir defa ölür kurtulur, korkak için hergün ölüm vardır.

“Hem dört ayağının üzerinde sürün hem de insanlar seni hor görsünler. Kendimizi bildik bileli nereye olduğunu bilmediğimiz bir yönelime doğru yol almaktayız.

“İnsanlardan ayrılan özelliğimiz; dövüşmek için bir araya gelmemizdir. Başka bir araya gelişler de var ama annem bize yalnızca bunu öğretti. Birlikte olmayı hep sevdim ama… Özlediklerimin ilki de budur. Yemeğimizi ve içeceğimizi başkası ile paylaşalım. Zaten bulunan bir leş sorun olarak karşımıza çıkar. Paylaşmayı bilemeyiz. Leş, güçlü olanındır. Açıkcası, leş yeme kültürümüz bile henüz oluşmamıştır.

Ana köpek parkta bir köpek gördü. Yaklaşmakta önce tereddüt ettiyse de, adımları ona doğru gitti.

Tam istediğim gibi bir it diye geçirdi içinden.

Sahipsiz olmamalı.

Masadaki bay ve hanımına baktı.

İki kız çocuğu oynuyordu.

Böyle anlarda boşlukta hissettim kendimi. Yine aynı duygu var.

Köpeğe yaklaştı.

Boştu.

Olmaması gerekir diye geçirdi içinden.

Önce tasmasından başladı yalamaya.

Kokladı ve bir çok yerini yaladı.

Şimdi, yaşadığını anladı.

Yaşam dedikleri bu olsa gerek diye düşündü.

‘Geleceğe atılan mutlu adımın gizleri var bu köpekte. Tüyleri temiz. Her bir yeri temiz.

Soludu.

Bir köpek bir köpekle buluşunca ne yaparsa kendi de bu erkek köpeğe aynısını yaptı.

Masadaki adam köpeklere yöneldi. Neden sonra onları - oynaşmaları belki adamı caydırdı- ayırmaktan vazgeçti. Seyretmekle yetindi.

Ana köpek, bir ağacın arkasına kaçtı. Maksadı tasmalı köpeğin gelmesini sağlamaktı.

Önceden tahrik edilen köpek üzerinde biriken utanmışlığı açık alanda bırakarak gelmişti.

Birbaşkasının bozguculuk yapmasını istemiyordu.

‘Bizi seyrediyorlar, birlikteliğimizi kıskanıyorlar.’ diye söyleniyordu. Söyleniyordu ya, onlardan ne utanıyor ne de korkuyordu.

Bir ara kendini tasmalı köpeğin yerine koydu. Sahibi hiç de yabancı değildi. Yıllar öncesini hatırladı. Bu adam komşularıydı. O zamanlar bir devlet dairesinde görevli biriydi. Bu adama ruhunu vermişti. Şimdi adamla ruhları ayrı değildi. Doğrusu ayrı olmaması gerek. Bozuk kişilikli bir adam.

Köpekler arasındaki muhabbet, her nedense yabancı köpeğin çabalarıyla dövüşe dönüştü. Küçük çaplı dövüşün git git artacağını tahmin eden bozuk kişilikli adam, sesini onların sesine benzeterek uludu. Sonra üzerlerine atıldı. Tasmalı köpeği (kendi köpeğini) iterek, yabancı köpeğin bir çok yerinden ısırdı. Köpek inledi. Kaçmak istedi ama nafile. Adam, rakibinin üzerine boylu boyunca kapandı. Uzun boğuşmada ayağı incinen köpek adamın burnunu ısırdı da kurtuldu. Boğuşmada omuriliği zedelenen adam sendeledi, rakibinin üzerine yeniden atıldı ama kendini süs için dizilen taşları kucaklıyor buldu. Kalkamadı. Kalkamadı çünkü, içinde maden ocağı derinliğinde bir oyuk olduğunu sandı.

Şimdi köpek, iri ve kirli tüyleri ile bir sütun gibi adamın karşısında durmuş, hareketsiz adama bakıyordu. Adam, köpek ile yeniden kucaklaşmayı düşledi. Onu hışımla öpmek, yakalamak ve ısırmak geçti içinden.

Yel, köpeğin iri tüylerini ekin başağı gibi baştan kuyruğa doğru taradı. Adamın gözleri kapandı. Kapandı, çünkü en fazla hoşlandığı birkaç andan birini yakalamıştı. Elini tüyler arasında gezdirdi. Kısa ve çirkin parmaklar tüyleri okşadı.

Işıldayan gözleri adama gel gel ediyordu.

‘Yeni bir dönemin başlangıcı bu’, diye geçirdi içinden, ‘kışın bile dökülmez bu tüyler.’ Köpeğin kirli ve uzun tüyleri değince kalbi çarptı. Binlerce yıl geriye giderek, uygarlık savaşında olduğunu, savaşan erlerin bir bir öldüğünü, kendinin son er olduğunu düşünerek köpeği kucakladı. Ağzı köpürdü ve salyası boşandı.

“Zamane” diye bağırdı bir yaşlı kadın. ‘Dostlar’ diye haykırdı sonra.

“Taş olsaydık da bunları görmeseydik” diye seslendi bir ihtiyar.

Adam, kanlı elini küçük kızına uzattı. Kız kaçtı. “Babadan kaçılır mı?” dedi adam.

Sonra karısına döndü.

“Lanet olsun sana. Sapık. Mikrop..” dedi karısı.
Güneş cılız ışıklarını ağaçların arasından uzattı. Rüzgar bir tutam acı gibi esti.

“Mikrop” diye haykırdı karısı. Kızını kendine çekti. Veba mikrobu. Yıllarca memuriyetinde boş durmadı. Hep onun bunun kuyusunu kazdı…kıskandı. İstediği baltaya sap olamamanın acısı böyle oldu.

“Yaklaşma. Lanet olsun sana.”

*

NOT: Gerçek yaşamdan alınan bu öykünün adı: İT ve Enikleri idi. Musa’nın haklı ısrarı neticesinde, Köpek ve Adam şeklini aldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder